13 Kasım 2025 Perşembe

Sonbahara Şarkılar

SONBAHARA ŞARKILAR
Beş Dilde Anlatımlı "Sonbahar" Temalı Şarkılar Konseri

    Claude Monet, Autumn Effect at Argenteuil, 1873. 


1. Der Herbstabend (Sonbahar Akşamı) / Şiir: Salis-Seewis

Akşam çanları titrer,
Durgun, kokuları arasında bataklığın
Kilise mezarlığının parmaklıklarını deler,
Kan kırmızı rengi alacakaranlığın.

Fırtınanın yıktığı ıhlamur dallarından,
Dökülür solgun yapraklar,
Mukadder mezarlarına doğru kıvrılan,
Ağarmış otlar.

Dinle o vakit, çiçek yağmuru altında
Bir esintiyle işitecek kulağın,
Kederin kaybolduğu o topraklarda,
Birleşecek sadık gönülleri insanlığın.

2. Herbst (Sonbahar) / Şiir: Ludwig Rellstab

Rüzgar esiyor güzel bir ürpertiyle.
Kurutuyor çayırları, yapraklarından ayırıyor ağaçları.
Siz çiçekli çayırlar, sen yeşil güneş, hayatın çiçekleri solup gidiyor…

Bulutlar hareket ediyor karanlık ve gri,
Yıldızlar kayboluyor cennetsi mavilikte.
Ah, yıldızların gökyüzünde uçup gittiği gibi yaşam umudu da kayboluyor.

Siz, güllerle bezenmiş ilkbahar günleri,
Sevgilimi kalbime bastırdığım o yere doğru şiddetli esiyor soğuk,
Tepenin üstüne, rüzgarlar, oraya doğru… Ve aşkın gülleri de bir bir soluyor..

3. Herbstlied (Sonbahar Şarkısı) / Şiir: C. Klingemann

Ormanda hışırdar kuru yapraklar,
Susar şarkı, yeşil solar,
Rüzgar misali, hava misali uçup kaçar,
Yaz ile şarkıcılar.
Neden korkarsın kalbim? Neden bu acı?
Gör, her şey yitse de baki kalacak olan o aşkı.

Olgun demetler biçildi çoktan;
Anız tarlasının üzerinden esti rüzgar
Bir biçici yaklaşır ağırdan
Elinde topladığı kara hasatlar
Neden titrersin kalbim? Neden böyle çabucak?
Her şey gitse de umut baki kalacak.

Yalnız başına mı duracak dünya,
Herkes çekip gittiğinde.
Baharın, aşkın ve gençliğin yokluğunda
Tutunacak ne kalır geride? 
Neden kaygılanırsın ey kalbim, yine neden?
Endişe duyma sana baki kalacak saadetten.

4. Volkslied (Halk Şarkısı) / Şiir: Heinrich Heine

Bir kırağı düştü bir bahar gecesi,
Narin, mavi çiçeklerin üzerine
Soldular, söndüler.

Bir delikanlı bir genç kızı sevdi,
Kaçıp gittiler evlerinden gizlice
Ne anneleri, ne babaları bilmediler.

İkisi dere tepe gezindi,
Ne talihleri vardı yanlarında, yıldızları ne de
Sonunda yitip gittiler, öldüler.

5. Regenlied (Yağmur Şarkısı) / Şiir: Klaus Groth

Ağaçtan yeşil çimenlerin üzerine düşer,
Yağmur damlaları.
Yanaklarımı nemiyle ıslatır,
Buğulu gözlerimin yaşları.

Güneş yeniden ışıdığında,
İki kez yeşerecek çimenler.
Ve iki kat ıslatacak yanaklarımı,
Sıcak gözyaşlarım.

6. Chanson d’Automne (Sonbaharın Şarkısı) / Şiir: Paul Verlaine

Sonbahar kemanlarının uzun hıçkırıkları, yaralıyor kalbimi bitkin bir tekdüzelikle...
Boğuluyorum, nefesim kesiliyor, her şey donuk oluyor o saat vurduğunda!
Eski günleri hatırlıyorum, ve ağlıyorum…
Ve gidiyorum, değersiz bir rüzgarın peşine takılıp, 
Kuru bir yaprak gibi, oradan oraya...

7. Élégie (Ağıt) / Şiir: Louis Gallet

Ah, mazinin tatlı baharları, yeşil mevsimler, sonsuza dek kaçıp gittiniz!
Görmüyorum artık mavi göğü, duymuyorum artık kuşların neşeli şarkılarını!
Giderken mutluluğumu da yanında götürdün sevgilim, artık varsın bahar geri gelsin, nafile…
Yanına aldın içimi ısıtan güneşi, eski neşeli günleri, hepsi çekip gitti!
Nasıl da karanlık ve soğuk şimdi yüreğim! Her şey soldu, sonsuza dek…

8. Automne (Sonbahar) / Şiir: Armand Silvestre

Sonbahar; sisli gökyüzünde, hüzünlü ufuklarda, hızla batan güneşte, solgun şafaklarda…
İzliyorum, hüzünlü günlerin su gibi akışını.
Pişmanlıkların kanadında sürükleniyor ruhum, - Sanki giden zaman geri gelebilirmiş gibi! –
Bir zamanlar gençliğimin gülümsediği o büyülü yamaçlarda hayaller kuruyorum.

Hissediyorum, muzaffer hatıranın parlak güneşinde, 
Bir buket içinde çiçeklenmiş dağınık gülleri...
Ve gözlerim, yirmili yaşlarda kalbimin unuttuğu gözyaşlarıyla doluyor…

9. Novembre (Kasım) / Şiir: Paul Bourget

Kasım yaklaşmakta, o ay ki büyüleyen.
İçtenliğini fark ettiğimde gülüşüne ilişen, öylece seni severken buldum kendimi,
Hiçbir şey söylemeden.

Kasım yaklaşmakta, heyhat, çocuktuk biz.
Ama bir şiir gibi güzeldi sevgimiz,
Ne muzaffer düşler kurar insan, aşık olduğunda!

Kasım yaklaşıyor, 
Hasta ve yalnız otururken şöminenin yanında,
Anımsadım tanrıya inandığım o kışı, 
ve ağlıyorum.

Kasım yaklaşıyor, tüm ölülerin mezar taşlarında
Çiçeklerin açtığı kutsal aydır bu,
Ve ben yitmiş düşüme,
Onun yakarışını adıyorum.

10. September Song (Eylül Şarkısı) / Şiir: James Maxwell Anderson

Genç bir adamken kızlara kur yapar,
Kendime bir bekleme oyunu oynardım.
Bir kız beni reddederse buklelerini savurarak,
Yaşlı dünyanın birkaç tur dönmesine izin verirdim.
Ona inciler yerine gözyaşları dökerken,
Zaman geçtikçe o bana geldi.
Zaman geçtikçe o geldi.

Ama mayıstan aralık ayına kadar çok uzun bir zaman var
Ve eylül ayına geldiğinde günler kısalıyor
Sonbahar havası yaprakları ateşe çeviriyor
Ve bekleme oyunu için vaktim yok
Şarap değerli bir içkiye dönüşüyor
Eylül, kasım
Ve bu birkaç eski yılı seninle paylaşmak isterim
O eski yılları seninle paylaşmak isterim.

İlkbaharın başlarında genç erkeklerle tanıştığında
Sana şarkılar ve şiirler ile kur yaparlar
Sözler ve yonca yüzükleri ile seni baştan çıkarırlar
Ama getirdikleri şeyleri incelersen
Sana sunacakları çok az şey var, sadece söyledikleri şarkılar
Ve günün bolca boşa harcanan zamanı
Bolca boşa harcanan zaman

Ama mayıstan aralık ayına kadar çok uzun bir süre var
Ve eylül ayına geldiğinde günler kısalıyor
Sonbahar havası yaprakları ateşe çeviriyor
Ve bekleme oyunu için vaktim yok
Günler azaldıkça altın rengine dönüşüyor
Eylül, kasım
Ve bu birkaç altın günü seninle geçirmek istiyorum
Bu altın günleri seninle geçirmek istiyorum.

11. Autumn in New York (New York'ta Sonbahar) / Şiir: Vernon Duke

New York'ta sonbahar
Neden bu kadar çekici geliyor?
New York'ta sonbahar
İlk gecenin heyecanını yaşatıyor
Işıltılı kalabalıklar ve parıldayan bulutlar
Çelik kanyonlarda
Bana evimdeymiş gibi hissettiriyorlar

New York'ta sonbahar
Yeni bir aşkın vaadini getiriyor
New York'ta sonbahar
Genellikle acıyla karışık
Boş ellerle hayalperestler
Egzotik diyarlara özlemle iç çekiyorlar
New York'ta sonbahar
Yeniden yaşamak güzel.

New York'ta sonbahar
Gün batımında parıldayan çatılar
Ah, New York'ta sonbahar
Yorgun düştüğünde seni ayağa kaldırır
Evet, bezgin zamparalar ve şen dullar
Ritz'de öğle yemeği yerken
Sana bunun kutsal olduğunu söyleyecekler.

New York'ta bu sonbahar
Gecekondu mahallelerini Mayfair'e dönüştürecek.
Ah, New York'ta sonbahar
İspanya'da kalelere ihtiyacın olmayacak
Evet, karanlığı kutsayan aşıklar
Central Park'taki banklarda
New York'ta sonbaharı selamlayın,
Yeniden yaşamak güzel.

13. Bir Payız Axşamı (Bir Sonbahar Akşamı)

Bir akşam, taksiden inip sonbahara adım attık,
Nereye gideceğimizi, hangi yöne döneceğimizi bilmiyorduk.
Sonbahar akşamında, baharı özleyerek,
Bir kez daha, hüzünle, titredi kalbimiz.

Yağmurdan kaçarak, bir köşe aradık
Ve yüzümüz denize dönük durduk...
Bir daha bulunamadı, sonbahar gelince,
Geçmiş günlerin kayıp anahtarı...

14. Payız Geldi (Sonbahar Geldi) / Şiir: Fikrət Qoca

Gözlerim her akşam seni arıyor,
Kalbim yollardan eve dönmüyor,
Dalgalar sensiz beni tanımıyor,
Ne yapabilirim, kalbim evde huzur bulamıyor.

Sonbahar geldi, uçup gitti kuşlar,
Sen de gittin, bak, yağdı yağmurlar.
Sonbahar geldi, garip oldu deniz,
Bu denizin gözü yaşlı sensiz.

Sokaklar ve dar geçitler izimde kalıyor,
Yaprakların fısıltısı senin sesindir,
Işıklar derin, karanlık gözlerimde kalıyor,
Bu tatlı anı bana yetiyor.

Her sabah ve akşam kendimi kandırıyorum,
Bu şarkıyı söylemeye devam ediyorum,
Tanrı şahidimdir, seni çok özlüyorum,
Başka ne yapabilirim ki?

13 Şubat 2025 Perşembe

AŞK HİKAYELERİ II: İKİNCİ ŞANS BALOSU

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ DEVLET KONSERVATUVARI

MÜZİKAL TİYATRO SANAT DALI

MÜZİKAL KONSER: "AŞK HİKAYELERİ: İKİNCİ ŞANS BALOSU"



KONSER PROGRAMI

  1. "The Drowsy Chaperone" müzikalinden Aldopho'nun şarkısı: "I am Aldolpho" / Derin Egemen Erdoğan
  2. “Gentlemen Prefers Blonde” müzikalinden Lucy’nin şarkısı: “I Love What I’m Doing" / Asra Topal
  3. “Anything Goes” müzikalinden Bobby ve Lilly’nin şarkısı: “All Through The Night” / Gönenç Güngör & Yağmur Bakar
  4. Destiny'nin şarkısı: “The Dismemberment Song” / Alpha Nehir Akkartal
  5. "Dracula" müzikalinden Aldopho ve Glinda'nın düeti:  "At Last" / Şevval Gürkan & Derin Egemen Erdoğan
  6. "Wild Party" müzikalinden Miriam'ın şarkısı: "Raise the Roof" / Kevser Yıldız
  7. "Company" müzikalinden Bobby'nin nin şarkısı: "Marry Me A Little" / Gönenç Güngör
  8. "Hadestown" müzikalinden Destiny, Diana ve Miriam' ın şarkısı: "When the Chips are Down" / Irmak Doğan, Alpha Nehir Akkartal, Kevser Yıldız
  9. Lilly’nin şarkısı: “Big Time” / Yağmur Bakar
  10. "She Loves Me" müzikalinden Diana'nın şarkısı: "Vanilla Ice Cream" / Irmak Doğan
  11. Alev'in şarkısı: "Hurt" / Lal Bayramoğlu
  12. "Legally Blonde" müzikalinden Glinda, Destiny, Lilly ve Bonnie'nin şarkısı: "Positive" / Şevval Gürkan, Alpha Nehir Akkartal, Yağmur Bakar, Su Gözek
  13. “Bring it on” müzikalinden Glinda'nın şarkısı: "Killer Instinct" / Şevval Gürkan
  14. "Wicked" müzikalinden Bonnie ve Glinda'nın şarkısı: "Defying Gravity" - Su Gözek, Şevval Gürkan
  15. "Notre dame de Paris" müzikalinden Aldolpho, Bobby ve George'un şarkısı: "Belle" / Derin Egemen Erdoğan, Gönenç Güngör, Mehmet Ozan Orakçı
  16. Juliet'in şarkısı: "Je suis malade" / Eylül Elif Arslan
  17. “Hamilton” müzikalinden George’un şarkısı: “You’ll Be Back” - Mehmet Ozan Orakçı
  18. “Bonnie & Clyde” müzikalinden Bonnie ve George’un şarkısı: “This World Will Remember Us” - Avşar Su Gözek, Mehmet Ozan Orakçı
  19. "Jekyll&Hyde" müzikalinden Ensemble: "Facade" 

21 Ekim 2024 Pazartesi

GÜZ TANGOLARI



GÜZ TANGOLARI / 25.10.2024, All Saints Moda Kilisesi



İlke Su Gürsoy
Eylül Elif Arslan
Barış Önder
İlhan Yağız Gökdağ
Gamze Keskin
Eylül Selamet




Jacinto Chiclana (Piazzolla & Borges) 

Hatırlıyorum, Balvanera'da,
Uzak bir geceydi,
Jacinto Chiclana adında birinden bahsedildi.

Ayrıca bir köşe ve bir bıçakla ilgili bir şeyden de söz edildi.
Aradan geçen yıllar,
Işığı ve aydınlığı görmemizi engelliyor.

Kim bilir bu adam,
Neden beni arıyor!
Onun nasıl biri olduğunu,
Bilmek isterdim.

Gözümün önünde upuzun boylu, ağırbaşlı bir adam canlanıyor;
Sesini yükseltmeyen,
Hayatını tehlikeye atabilen.

Yeryüzünde ondan daha sağlam adımlarla yürüyen kimse yoktur.
Ne aşkta ne de savaşta,
Onun gibi biri daha olmamıştır.

Meyve bahçesi ve avlunun üzerinde; Balvanera'nın kulelerinde
Ve her köşede rastlanan
O tesadüfi ölüm.

Yalnızca Tanrı bilebilir,
Onun imanını nasıl yaşadığını.
Beyler, ben onun adında saklı olanları söylüyorum.

“Cesaret her zaman daha iyidir.
Ümit ise asla boşa çıkmaz.”
Öyleyse, bu milonga
Jacinto Chiclana için.

J'oublie (Oblivion) / Unuturum (Astor Piazzola ) 

Ağır, aniden ağır görünür keteni ve kadifesi yatağının,  aşkımız unutulduğunda.
Ağır, aniden ağır görünür beni saran kolların, geceleyin.
Teknem ayrılır, gider bir yerlere. İnsanlar ayrılırlar, ben unuturum, unuturum.

Sonra, bir başka yerde bir maun barda kemanlar yeniden çalar bizim için, bizim şarkımızı
Ama ben unuturum.
Sonra, iki yanak ayrılır birbirinden, her şey bulanıklaşır ve ben unuturum.

Kısa, zaman kısa görünür, bir gecenin geri akışında, ben aşkımızı unuturken.
Kısa, zaman kısa görünür, parmakların can damarımda gezinirken.
Birbirine bakmaksızın başıboş dolanır insanlar, bir tren platformunda
Ben, unuturum. Unuturum…

Vuelvo al Sur / Güneye Dönüyorum (Piazzolla)

Güneye dönüyorum,
Her zaman aşka dönmek gibi,
Sana dönüyorum,
Arzularımla, korkularımla.

Güneyi taşıyorum,
Yüreğimizin yazgısı gibi,
Ben güneyliyim,
Tıpkı bandoneon havaları gibi.

Güneyi hayal ediyorum,
Uçsuz bucaksız ayı, gökyüzü tepetaklak,
Ben güneyi arıyorum,
Hava aydınlıkken, ve sonrasında.

Güneyi seviyorum,
İyi insanlarını, asaletini,
Hissediyorum güneyi,
Vücudunun sıcaklığı gibi.

Seni seviyorum güney,
Seni seviyorum.

Güneye dönüyorum,
Her zaman aşka dönmek gibi,
Sana dönüyorum,
Arzularımla, korkularımla.

Güneyi seviyorum,
İyi insanlarını, asaletini,
Hissediyorum güneyi,
Vücudunun sıcaklığı gibi.

Güneye dönüyorum,
Ben güneyi taşıyorum,
Seni seviyorum güney,
Seni seviyorum güney.

Alfonsina y el mar / Alfonsina ve deniz / Çeviri: Prof. Şebnem Ünal

Denizin okşadığı yumuşak kumlarda küçücük ayak izleri var, bir daha dönmeyecek
Acı ve sessizlikle örülmüş o ıssız yol, denizin derinliklerine giden
Acı ve sessiz hüzünle örülmüş o ıssız yol, köpüklerle giden.
Tanrı bilir hangi acı sana eşlik eden, kadim hüzünleri sesinde yankılanan,
Yatıp huzurla dinlen, deniz kabuklarının şarkısıyla
Denizin karanlıklarından gelen deniz kabuklarının.
Gidiyorsun Alfonsina yalnızlığınla yeni şiirler yaratmaya,
Eski bir ses rüzgardan ve tuzdan süzülen taşıyor ruhunu yeniden,
Ve gidiyorsun rüyada gibi.
Uyu Alfonsina, denizi ört üstüne huzurla
Beş deniz kızı seni götürüyor, yosun ve mercanlarla döşeli yollardan,
Fosforlu deniz atları çevrende dans ediyor, ve suda yaşayanlar hemen gelip yanında oynuyorlar.
Lambayı kıs biraz daha, uyuyacağım kardeşim huzurla
O beni sorarsa burada olduğumu söylemeyin
Deyin ki Alfonsina dönmeyecek, o beni sorarsa burada olduğumu söylemeyin,
Gittiğimi söyleyin.

Los pajaros perdidos / Kayıp kuşlar (Piazzola) Çeviri: Prof. Şebnem Ünal

Kayıp kuşları severim, ölümden dönmüş, gökyüzüne karışmış,
Benim hiçbir zaman dönemeyeceğim ölümden.
Anılar canlanır, gençliğimin güzel anları, denizden yükselen o hayal
Sevdiklerimi ve kaybettiklerimi hatırlatır.
Herşey bir rüya idi, kaybettiğimiz bir rüya, aynı kuşları ve denizi kaybettiğimiz gibi
Anlık ve geçmişten bir rüya, aynı zaman gibi, aynaların yansıtamadığı
Sonra seni de diğerleri gibi unutmaya çalışmam,
Ama sen onların hepsiydin, onların hepsi de sendin.
Hatırladım elveda ne zaman elveda olur, yalnızlık beni sardığında ve sadece ikimiz kaldığında.
Gece kuşları geri geliyor, kör uçuyorlar deniz üstünde
Tüm gece bir ayna gibi seni yansıtıyor, seni bana getiriyor.
Ben de kayıp bir kuşum artık, ölümden dönen, gökyüzüne karışan,
Ve bir daha dönemeyecek olan.

Balada para un loco / Bir deli için balad (Piazzolla & Borges)  

Buenos Aires'te akşamları ne olduğunu bilmediğim bir hava var. Arenales'ten geçerek evden çıktım, sokakta ve içimde o her zamanki şeyler vardı, sonra aniden bir ağacın arkasında o belirdi…

Öyle bir hali vardı ki, son evsiz serserilerden biriyle Venüs'e seyahat eden ilk kaçak yolcu arasında garip bir karışımdaydı görünüşü: kafasında yarım bir kavun kabuğu, gömleğinin ince çizgileri derisinin yüzeyine boyanmış, her iki ayağına bir deri taban çivilenmiş ve iki elinde de “Kiralık Taksi” bayrağı tutuyordu!

Görünüşe göre onu gören tek kişi benim, çünkü o insanların arasında yürürken mankenler ona göz kırpıyor, trafik ışıkları ona üç gök mavisi ışık yakıyor ve köşedeki meyve tezgahının portakalları çiçeklerini üzerine yağdırıyor. Ve işte böyle, yarı dans ederek yarı uçarak kavununu çıkarıyor, beni selamlıyor, bana bir taksi bayrağı hediye ediyor ve şöyle diyordu,

"Ben zaten kaçık olduğumu biliyorum, kaçık, kaçık... Görmüyor musun Callao caddesinden aşağı inerken, yuvarlanan dolunayı? Ve bir grup astronot ve çocuk etrafımda vals yapıyor... Gel! Dans edin! Uçun!

"Kaçık olduğumu biliyorum, kaçık, kaçık! Buenos Aires'i bir serçe yuvasından izliyorum ve seni orada gördüm, çok üzgündün - Gel! Uç! Hisset, sana olan bu çılgın aşkımı...

"Çılgın! Çılgın! Çılgın! Porteña yalnızlığınızda güneş battığında, çarşaflarınızın ucuna, kalbinizi uyanık tutmak için bir şiir ve bir trombon taşıyarak geleceğim.

"Çılgın! Çılgın! Çılgın! Çılgın bir akrobat gibi, kalbini özgürlükle çıldırttığımı hissedene kadar dekoltenin uçurumuna atacağım kendimi - Sadece bekle ve gör!"

Ve böyle konuşurken, deli beni hayalindeki spor arabasına davet etti, ve motoruna taktığı bir kırlangıçla virajları koşarak geçiyorduk! Tımarhanedekiler bize coşkuyla eşlik etti: “Çok yaşasın Aşkı icat eden deliler!” Ve bir melek, bir asker ve küçük bir kız bize tatlı bir vals çalıyordu.

Tüm o güzel insanlar bize el sallamak için dışarı çıkıyordu... ve deli - benim delim, ¿qué sé yo? (neler oluyor?) - diye haykıran kahkahalarıyla çan kulelerini çınlatıyor ve sonunda bana bakıp sessizce şarkısını söylüyordu:

“Beni böyle sev, seni şaşkın, seni şaşkın, seni şaşkın, İçimdeki bu delinin şefkatinin doruklarına tırman, tarla kuşundan yaptığım bu peruğu tak ve uç! Benimle uç şimdi! Hadi, uç, hadi!

“Beni böyle sev, deli, deli, deli, Bu aşklara kucak açın, bir deneyelim, Hayata geri dönmenin o sihirli deliliğini. Gel, uç, hadi! Trai-lai-lai-larara!”

O deli, ve ben de deliyim, Sonuçta ikimiz de deliyiz... deli, deli, deli... O deli, ben de deliyim!

El Titere  (Piazzolla & Borges) 

Triunvirato mahallesindeki sıradan evlerin hamisi ve efendisi olan bir ahbaba şarkı söylüyorum.
Çok şık giyimli, biraz da otoriter biriydi; şapkasıyla giysileri kapkaraydı ve pabuçları da siyah rugandandı.
Sürüş yaparken ışık gibi hızlıydı. Bir kedinin sıçrayışı gibi tek bir hamleyle beş parasızın suratında hasar bırakırdı.

Bilinir ki bu adam azrail ile bir sözleşme imzalamıştır. Her köşe başında onu kötü bir gün bekler.
Ne bir kaçık ne de bir feryat kurtarabilir bu adamı. Ölüm, beyler, son derece tevazuyla bilir nasıl geleceğini.
Thames ve Triunvirato'da bir mermi yolunu kesti. Yakınlarda bir mahalleye taşındı, doğduğu yazlık kır evine. 

Bir dansçı ve bir kumarbazdı, Çinli miydi yoksa melez miydi bilemiyorum. Oturduğu apartman onu şımartmıştı; günümüzde buraya kiralık deniyor. 
O, esmer asile, kendilerine bu denli güzel zamanlar yaşatan cesur adamın sevgisine nankörlük etmedi.


Yo soy Maria / Ben Maria (Piazzola)

Ben Buenos Aires'li Maria! Görmüyor musun kim olduğumu?
Maria tango, banliyölü Maria! 
Maria gece, Maria ölümcül tutku! Aşkın Maria'sı, Buenos Aires'li Maria'yım ben!
Ben Buenos Aires'li Maria, eğer bu mahallede insanlar sorarsa kim olduğumu
Yakında bilecekler, kadınlar kıskanacak beni
Ve her maço ayaklarıma, kapandaki bir fare gibi kapanacak!
Ben Maria, Buenos Aires'li! 
Şarkı söyleyen ve seven bir cadıyım ben!
Eğer bandoneon tahrik ederse beni, tiara tata!
Dudaklarımı ısırırım, tiara tata!
Içimdeki onlarca çiçekle..
Hep söylerim kendime, "Haydi Maria"
Bir sır sesimde tırmanınca, daha önce kimselerin söylemediği bir tango söylerim.
Daha önce kimsenin düşlemediği bir hayal kurarım!
Çünkü yarın, dün ile bugündür!

5 Ağustos 2023 Cumartesi

Paris Ekspresi

Konser: Paris Ekspresi

Eylül Elif Arslan & Aleksandra Nadin Bolşen & Elif Maya Muz


Yolda olmak,
Ardında bırakmak kimilerini, yeni yerler aramak.
Ne çelişkidir ki, o yeniliklerin içinde dönüp yine bildik çehreler aramak.
Bekleyeni olmak o bildik çehrelerden ya da beklemek habersizce yolun getireceklerini.
İnsan ki sonsuz bir yol içinde yalnız birkaç durağa varmaya ömrü yeten,
Yine de varmayı değil de hep yürümeyi isteyen.
İnsan ki, her gelenin bakıp geçtiği o pencerede unutulmaz olmayı düşleyen.
İnsan ki, sırtında ardında bıraktıklarının yükü, yüreğinde coşku ve korkuyla, 
Akşam treninin raylarda yankılanan sesi kulağında, 
Giden, 
Ama döneceği bilinmeyen.
                               Eylül Elif Arslan


1- Sto'pa kai sto ksanaleo: Furtuna (Girit Türküsü)

Fırtınalı Deniz / Peder Balke,1870

Fırtınalı bir havada kocasını balığa göndermek istemez kadın, ama nafile, o açılır teknesiyle. Günler geçer, dönmez adam, kapılmıştır Girit'in fırtınasına bir kere. Kadınsa, bir daha dönemeyecek kocasının ağıdını haykırır azgın denizlere.

Sana söyledim ve söylüyorum yine,
Sahile inme,
Sahilde fırtına olur.
Ve seni alır götürür.

Eğer seni alır da götürürse
Aşağıya, o derin sulara,
Vücudumu kayık yaparım
Küçük ellerimi kürek
Mendilimi de yelkenim,
Seni alıp karaya çıkarım.

Sana söyledim ve tekrar söylüyorum,
Bana mektup yazma.
Çünkü ben okuma yazma bilmiyorum,
Ve gözyaşlarına boğuluyorum.

2 - Bir Fırtına Tuttu Bizi / Rumeli Türküsü 

The Prisoner / Mykola Yaroshenko, 1878


30 Ocak 1923'tü günlerden, imzalandığında mübadele. Gözyaşları, sefalet, hastalık, korku, endişe. Göçenlerin doğduğu toprağa özlemi hiç eksilmedi yıllar geçse de. Bu yolda ne umutlar gömüldü karanlığa, ne sevdalar ağıtlara dönüştü, unutulmadı bir an bile.

Sabri ve Dimitri, iki ahbaptır Selanik'te. Dimitri Türk kızı Şefika'ya sevdalanır, Sabri ise Angeliki'ye. Vazgeçmezler sevdalarından aileleri karşı gelse de. Sabri dayanamaz, Angeliki'yi kaçıracağım der Dimitri'ye, ve gelir çatar o büyük gece. Silah patlar, Sabri yaralanır, kaçarlar oradan can havliyle. Günlerce yürürler, bir gün inerler güneye. Zaptiyeler kollarından tutup atar iki ahbabı mahpushaneye. Parmaklıklar ardından haykırırlar ağıtlarını, koğuşun her köşesine:
''Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı. O bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldı.''

3 - Göçmen Kızı / Rumeli Türküsü 

The Shepherdess / William-Adolphe Bouguereau,1873

Ailesini savaşta kaybetmiş, kucağında yoldaşı küçük kuzucukla yaşama tutunur göçmen kızı. Vardar'ın sularına karışan gözyaşları bir gün bulur bir genç çobanı. Yüreğine aşk düşen çoban çıkarır kavalını, söyler şarkısını:

''Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda.
Elinde bir besli kuzu, hem kucağında.
Sen bir öksüz ben bir garip, alayım seni,
Alayım da kollarımda sarayım seni.'' 

4 - Çalın Davulları / Rumeli Türküsü 

Selanik, 1916

Rüstem Ağa, Selanik çarşısında kumaş satan bir esnaftı. Bir gün dükkanına gelen bir genç, Mehmet, Rüstem Ağanın güvenini kazandı, yanında işe başladı. Gel zaman, git zaman Mehmet Rüstem Ağa’nın kızı Fitnat’a gönlünü kaptırdı, başladı düğün hazırlıkları.
O sırada Selanik’te halkı kırıp geçiriyordu kolera salgını. Düğüne bir hafta kala Fitnat da bu bela hastalığa kapıldı, günden güne sarardı. Yakında öleceğini bildiğinden içindeki acıyı döktü türkülere. Düğününe üç gün kala, bedeni sardı toprağı. Mehmet elleriyle kazdı sevdiğinin mezarını, yarım bıraktığı türküyü de acıyla tamamladı:

''Çalın davulları çaydan aşağıya, mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya.
Aman ölüm zalim ölüm, üç gün ara ver.''

5 - Jovano Jovanke / Makedon halk şarkısı 

Sevdi bir Makedon kızı, bir Müslüman oğlanı. Ailesinin rızası olmayınca, iki genç kavuşamadı:

Waiting / Nicholas Roerich,1917

vardar'ın kıyısında oturuyorsun canım
beyaz keten ağartıyorsun
ve yükseklere bakıyorsun
canım benim, Jovano

ben seni bekliyorum oysa
eve gelmeni bekliyorum
ama sen gelmiyorsun
canım benim, Jovano

senin annen canım
bir türlü bırakmıyor seni
yanıma gelmeyesin diye hayatım
canım benim, Jovano...

6 - Djelem Djelem / Rumen halk marşı

Çingene şarkılarının çoğunluğunda olduğu gibi bu da bir yol şarkısı. Göç, çingenelerin hayatının ayrılmaz parçası.

Tren istasyonunda çingeneler / Pyotr Konchalovsky,1935

Gittim, gittim (göçtüm, göçtüm) uzun yollar boyunca
Mutlu Romanlara bile rast geldim ömrümde
Ey Roman nereden gelirsin çadırınla
Mutluluğa giden bu yolda ne ararsın?
Oy romanım, oy kardeşim

Dünyanın tüm Romanları gelin birleşelim
Bütün yollar Romanların, bütün yollar artık bize açık
Şimdi yükselmek, doğmak zamanı
Şimdi harekete geçersek bizim zamanımız
Oy romanım oy kardeşim.

7 - Rumen Horra & Bulgar    



8 - Serenade / Franz Schubert   

Serenade / Carl Spitzweg

Usulca yalvarıyor şarkılarım
Gece boyunca sana;
Aşağıdaki sessiz koruda,
Bana gel, Sevgili!
 
Narin ağaç tepeleri fısıldıyor
Mehtap ışığında;
Düşmanca gözetleyen hainden
Korkma, kaç, ondan.
 
Duyuyor musun şakıyan bülbülleri?
Ah! sana yalvarıyor onlar,
Seslerinin tatlı sızlanışıyla
Benim için yalvarıyorlar sana.
 
Göğsünün iç çekişini anlarlar,
Aşk acısını bilirler,
Gümüş tınılı sesleriyle dokunur
Her kalbi sakinleştirir onlar.
 
Bırak sen de duygulansın göğsün,
Sevgili, duy beni!
Titreyerek bekliyorum seni!
Gel, mutlu et beni!

9 - Nanna’s Lied / Kurt Weill 

Seventeen / Paul Klee, 1923

Beyler, on yedi yaşında geldim Aşk Pazarına.
Ve çok şey öğrendim, çoğu kötülüktü, oysa oyun buydu.
Ama yine de, suçlanacak pek çok şeyim vardı.
‘Tüm bunlar olurken, ben de yalnızca bir insandım.’

Tanrıya şükür, her şey çok hızlı ilerliyor,
Aşk gibi keder de.
Nerede geçen akşamın gözyaşları?
Nerede geçen yılın karı?

Elbette yıllar geçtikçe, kolaylaşır Aşk Pazarı
Ve kucaklarsın orada olanları.
Ama hisler tuhaf bir biçimde soğur, eğer bir vesikaya bağlanmıyorsa.
‘Tüm bunlar olurken, her şey bir sona ermek zorundadır.’ 

Ve biri satmayı çok iyi öğrense bile, Aşk panayırında
Tutkuyu değişime uğratmak yine de hiç kolay değildir.
Şimdi, başaracaksın, ama yaşlanacaksın aynı zamanda.
‘Tüm bunlar olurken on yedi yaşında kalamazsın.’

10 - Youkali / Kurt Weill 

Battle in the Heavens / Nicholas Roerich, 1912

Neredeyse dünyanın sonuydu, dalgaların emrindeki başıboş sandalım beni bir gün oraya getirdi.
Ada çok ufaktı, ama orada yaşayan peri bizi kibarca etrafı gezdirmeye davet etti.
Youkali, arzularımızın ülkesi! Youkali, mutluluğun, hazzın yeri,
Ardında bıraktığın yer tüm endişeleri, karanlık bir gecede ışığın aydınlığı, izlediğimiz yıldız!
Youkali, tüm değişmiş yeminlere saygı, Youkali, paylaşılmış güzel aşkların vatanı!
İnsanların kalbindeki umut, ve yarınlardan beklediğimiz kurtuluş.
Youkali, arzularımızın ülkesi! Youkali, mutluluğun, hazzın yeri…
Ama bir rüya, bir delilik bu. Çünkü yok Youkali!

Ve hayat bizi günden güne sürükler bir tekdüzeliğe, ama zavallı insan ruhu unutulmayı arar her yerde.
Bu dünyadan kaçabilmek için, gizemi bulmaya gider rüyalarının onları sürüklediği yere, Youkali’lere...
İnsanların kalbindeki umut, ve yarınlardan beklediğimiz kurtuluş.
Youkali, arzularımızın ülkesi! Youkali, mutluluğun, hazzın yeri
Ama bir rüya, bir delilik bu. Çünkü yok Youkali!

11 - La Boheme / Charles Aznavour 

Modern Bohème / Ernst Ludwig Kirchner

Yaşı yirmiden az olanların bilemeyeceği bir zamandan söz ediyorum size
Montmartre o zamanlar pencerelerimizin altına kadar sarkıtırdı leylaklarını
Beş para etmese de bize yuva olan mütevazi döşenmiş yer
Orada tanışmıştık, açlıktan bağıran ben ve çıplak poz veren sen
 
La bohème, la bohème, mutluyuz demekti bu
La bohème, la bohème, iki günde bir yemek yerdik
 
Komşu kafelerde şöhret bekleyen birkaç kişiydik
Ve sefalete rağmen boş mideyle inanırdık buna
Ve bazen bir bistro sıcak iyi bir yemek karşılığında bir tuval aldığında bizden,
Sobanın etrafında toplanıp dizeler okurduk kışı unutarak
 
La bohème, la bohème, Güzelsin demekti bu
La bohème, la bohème, Dehası vardı hepimizin
 
Sık sık şövalemin önünde beyaz geceler geçirdiğim olurdu
Bir göğüs çizgisinin, bir kalça kıvrımının desenini düzelterek
Sabah olunca otururduk ancak bir kafe önünde, tükenmiş ama sevinçli
Birbirimizi sevmeli, yaşamı da sevmeliydik
 
La bohème, la bohème, Yirmi yaşındayız demekti bu
La bohème, la bohème, Havasını yaşardık zamanın
 
Günlerin rastlantısında eski adresime bir tur attığımda
Tanıyamam artık gençliğimi gören duvarları, yolları
Bir merdiven üstünde artık hiçbir şeyi var olmayan atölyeyi arıyorum
Yeni dekorunun içinde üzgün görünür Montmartre, ve leylaklar ölü
 
La bohème, la bohème,  Gençtik, çılgındık
La bohème, la bohème, Hiçbir şey demek değil artık

12 - Comme ils disent / Charles Aznavour 

Le travesti / Bernard Buffet, 1953

Sarasate Caddesi'nde çok eski bir apartman dairesinde annemle yalnız yaşıyorum.
Bir kaplumbağam, iki kanaryam ve kedimle.
Annem dinlensin diye sık sık markete ve mutfağa gidiyorum - etrafı düzenliyorum, yıkıyorum, siliyorum, ara sıra dikiş makinesinde dikiş de yapıyorum.
İş beni korkutmuyor, biraz dekoratörüm, biraz stilistim.
Ama asıl işim geceleri, kadın kılığında dolaşıyorum.
 
Yeni bir gün doğduğunda, yalnızlığımı aramaya dönüyorum.
Zavallı mutsuz bir palyaço gibi kirpiklerimi ve peruğumu çıkarıyorum. 
Yorgun argın uzanıyorum ama uyumuyorum.
Neşesiz, değersiz aşklarımı, belleğimde hatırası alevlenen bu ilahi güzellikteki çocuğu düşünüyorum.
Ağzım ona tatlı sırrımı, sevecen oyunlarımı itiraf etmeye asla cesaret edemiyor, çünkü tüm işkencelerimin nesnesi zamanının büyük bölümünü kadınlarla beraber geçiriyor.
Kimsenin beni suçlamaya, yargılamaya hakkı yok ve kesin olarak söylüyorum ki, 
Bunun tek sorumlusu doğadır, eğer bir eşcinselsem, dedikleri gibi.

13 - A Paris / Yves Montand 

The Seine in Paris / Paul Gauguin, 1875

Paris'te bir aşk filizlendiğinde, haftalarca iki kalp birbirine gülümser, 
Hepsi birbirlerini sevdikleri içindir, Paris'te.
İlkbaharda, çatılarda, rüzgar gülleri döner ve aldırışsız geçen ilk rüzgarla flört eder
Çünkü rüzgâr Paris'e geldiğinde yapacağı tek bir şey vardır, o da Paris'in tüm güzel semtlerinde dolaşmaktır.
Eski dostu güneş de partinin bir parçasıdır ve ikisi çocuk gibi Paris sokaklarında dolaşır.
Ve ikisi el ele, birbirlerine çarpmadan, yol boyunca Paris'in değişip değişmediğine bakarak dolaşır.
Hala yağmacı taksiciler, sabahtan beri konuşup elleriyle bir şey içenler vardır,
Seine nehri vardır her saat ziyaretçileriyle, ve gözlerinin içine bakan sevgililer Seine'de.
Ve Seine Nehri'nde yaşayanlar, her öğle vakti orada yıkananlar vardır.
Sorun sadece Paris'te değil, dünyanın her yerinde, 
Evet, ama Paris'in her yerinde değil!
İşte sorun bu.
Temmuz'un on dördünde Paris'te Fenerlerin ışığında,
Sokaklarda akordeon sesiyle durmadan dans ederler.
Bastille alındığından beri Paris'te, her banliyöde, her kavşakta
Erkekler ve kızlar vardır,
Paris ve çevresinde, gece ve gündüz, kaldırım taşlarında durmadan dans edenler...

14. Sans Toi Je Suis Seul / Christian Delagrange 

Self-portrait with bottle of wine / Edvard Munch, 1906

Hiç bilemedim söylemeyi,
Seni memnun edecek o sözleri,
Çok beceriksizim,
Ve nedendir anlamıyorum.
Çünkü seni üzüyorum,
Bunu asla istemesem de.
Ağlama o yüzden, affet beni,
Bir daha olmayacak.
 
Sensiz ben yalnızım,
Sensiz, sevdiğim,
Hayat anlamsız,
Geceler neye yarar?
Gündüzler neye yarar?
Sensiz ben yalnızım,
Sensiz, sevdiğim,
Artık sevecek kimsem yok.
Savaşmak neye yarar?
Var olmak neye yarar?
 
İnanıyorum ki biz,
Yapamayız birlikte olmadan,
Fakat aşk ve hayat,
Savaşıyor çoğu zaman.
Can-ı gönülden biliyorum,
Her şey benim hatam.
Pişmanım, inan, bak bana!
Barışalım tekrardan!

15. Padam Padam / Edith Piaf 

Conjured Melodies / Israel Tsvaygenbaum, 2003

Gece gündüz bana musallat bu ezgi, bugünden doğma değil.
Benim kadar uzaktan geliyor, yüz bin müzisyen sürüklüyor onu.
Delirtecek bir gün beni bu ezgi,
Sormak istedim yüz kere neden diye, ama hep sözümü kesti
Benden önce konuşur daima ve bastırır sesi sesimi.
 
Padam... padam... padam...
Koşarak gelir arkamdan
Padam... padam... padam...
“Anımsa” diye beni zorlar
Padam... padam... padam...
Beni parmakla gösteren bir ezgi bu
Ve gülünç bir hata gibi saklıyorum
Her şeyi ezbere bilen bu ezgiyi
 
Bana: “Aşklarını anımsa, diyor. Anımsa çünkü sıran geldi.
Ağlamamana neden yok kollarındaki anılarla.”
 
Ve kalanları görüyorum tekrar ben, davul çaldırıyor yirmi yaşım.
Çarpışan hareketler görüyorum
Aşkların tüm komedisi hep bu çalan ezgide.
 
Padam... padam... padam...
14 Temmuz’un seni seviyorum’ları
Padam... padam... padam...
İndirimden aldığımız ''daima''lar
Padam... padam... padam...
İşte paketlerce ''ister misin''ler
Ve tüm bunlar, sokağın tam köşesinde beni tanıyan bu ezgiye rast gelmek için.

Padam padam padam, bana yaptığı patırdıyı dinleyin
Padam padam padam, tüm geçmişim akıyor sanki
Acının birazını da sonraya saklamak gerek
Bu melodiyle dolu notalarım var, tahtadan bir kalp gibi atan.

16. La foule / Edith Piaf 

The Genius and the Crowd / Yeghishe Tadevosyan, 1909

coşku ve şenlik halinde olan şehri tekrar gördüm, neşe ve güneşin altında soluksuz kalarak.
ve etrafımda havada uçuşan müziğin içinde sesler ve kahkahalar duyuyorum
beni iten insanların arasında kaybolmuş; düşüncesiz, şaşırmış bir şekilde burada kalıyorum
birden bire döndüğümde, o geri çekildi ve kalabalık beni onun kollarının arasına attı
birbirimizi ezerek, biz bir vücut olduk
ve çaba harcamadan dalgalar birbirimize zincirlemiş itiyor, ve bırakıyor ikimizi

Huzurlu, sarhoş ve mutluyuz, kalabalık tarafından sürüklenerek, ve çılgınca oynayarak
ellerimiz kenetli ve bazen havada bedenlerimiz sarılmış uçuyor, ve ikimiz, yeniden düşüyoruz
huzurlu, sarhoş ve mutlu, gülümsemelerimiz neşe saçıyor, içimi yakıyor, delip geçiyor beni, 
Ve birden, kahkahalar arasında kalabalık onu benim kollarımdan koparmaya çalışırken bağırıyorum
Bizi birbirimizden uzaklaştıran ,sürükleyen o kalabalıkla savaşıyorum ,mücadele ediyorum
Ama başkaların kahkahaları içinde kayboluyor onun sesi
Ve acıdan,öfkeden ve ızdıraptan bağırıyorum, ve ağlıyorum..

Bir kalabalıkla sürüklenip, oyunlar içinde beni uzaklara atan kalabalığı lanetleyerek ellerimi sıkıyorum
Ve bana verdiği adamı bir daha asla bulamıyorum..

17 - Le temps des fleurs 

The Happy Lovers / Gustave Courbet, 1844

Eski Londranın yabancıların buluştuğu bir tavernasın­da
Sevinçten çatlayan seslerimiz karanlığı yarıyordu
Ve yüreklerim­izin şarkısını dinliyordu­k
Çiçek zamanıydı, korku nedir bilmiyordu­k
Yarınlar bal tadındaydı
Ellerin ellerimdey­di, sesin sesimdeydi
Gençtik ve geleceğe inanıyordu­k.

Ve sonra sisli günler geldi, tuhaf sesler ve hıçkırıkla­rla
Ay'ı göremeden kaç gece geçirdim, kalbimdeki tavernayı bulmak için
Her şey korkusuz yaşadığımı­z ve her günün bal tadında olduğu çiçek zamanındak­i gibiydi
Ellerin ellerimdey­di, sesin sesimdeydi
Gençtik ve geleceğe inanıyordu­k.

---------------

Günler bak nasıl geçiyor bir bir
Geriye dönmek mümkün değil
Söyle kaç günlük ömrümüz kaldı
Kaç gün kaldı hiç belli değil

Üzüntüyü bırak
Sen yaşamaya bak
Bilmiyorsun yarın ne olacak
Gününü gün et sen
Gül eğlen neşelen
Bir daha geri gelmiyor giden

Belki şimdi sen gençsin güzelsin
Güvenme sakın bu günlerine
Bir gün elveda diyeceksin
Sen hayata sevdiklerine

Üzüntüyü bırak
Sen yaşamaya bak
Bilmiyorsun yarın ne olacak
Gününü gün et sen
Gül eğlen neşelen
Bir daha geri gelmiyor giden

Ne aşklar vardır hep unutuldu
Hepsi bitti bir hayal oldu
Biraz kıskançlık bir kaç hatıra
İşte aşkın hayatın sonu

Üzüntüyü bırak
Sen yaşamaya bak
Bilmiyorsun yarın ne olacak
Gününü gün et sen
Gül eğlen neşelen
Bir daha geri gelmiyor giden
Lalala la lala lalala la lala

------------------

27 Ocak 2023 Cuma

Duo Dualite / ''İzlenim'': Renkten Titreşime Konseri, Şiir Çevirileri&Resimler


Duo Dualite / ''İzlenim'': Renkten Titreşime 

Şiir Çevirileri ve Resimler










 

KONSER PROGRAMINDA YER ALAN ESERLERİN TÜRKÇE ÇEVİRİLERİ (Çeviri: Eylül Elif Arslan)


1. Claude Debussy - ''En sourdine'' - Suskun (Paul Verlaine)

Yüce dalların şafağında dingin,
Aşkımızı bu derin sessizlikte demlendirelim.
Kocayemişlerin ve fıstık çamlarının puslu rehavetinde,
Ruhumuzu, kalbimizi, mest olmuş hislerimizi birleştirelim.
Arala gözlerini, kollarını göğsünün üzerinde bağla,
Ve şimdilerde istirahate çekilmiş kalbinden, 
Sonsuza dek tüm niyetleri kovala.
Direnemeyelim ikimiz de,
Kızıl kahve otların ayaklarını huzursuz eden hareketine sebep olan
 O kibar, teskin edici esintiye.
Ve gece çökerken kara meşelerin üzerinden,
Ümitsizliğimizin sesi, bülbül, susmasın;
Devam etsin şarkı söylemeye.

PIERRE-AUGUSTE RENOIR, FEMMES DANS UN JARDIN, 1873



2 - Claude Debussy: "Deux Romances" (Paul Bourget)

1. "L'âme évaporée" - Yorgun Ruh

Yorgun, acı çeken ruh…
Tatlı, düşüncelerinin bahçesinden topladığım,
 Ulvi zambaklardaki o ıtırlı ruh...
Nereye saçtı rüzgar onları, bu tapılası zambakların ruhlarını?
Kalmadı mı tek bir kokusu, ilahi yumuşaklığın? 
Doğaüstü bir siste beni sardığın o günlerin?
Umudun ve vefalı aşkın, saadetin ve barışın?

Claude Monet, İzlenim : Gün doğumu 


2. "Les Cloches" - Çanlar

Çiçekler açıyordu dalların kenarlarında, zarafetle.
Çanlar çalıyordu, hafif ve özgürce, berrak gökyüzünde. 
Bir ilahi gibi ritmik ve tutku içinde…
Bu uzak çağrı, mihrap çiçeklerinin İsevi saflığını anımsatıyordu bana…
Mutlu yıllardan bahsediyordu çanlar,
Ve engin ormanda yeniden canlandı sanki solmuş yapraklar, 
O geçmiş günlerin yaprakları…

Claude Monet, Rouen Cathedral - 1894




3. Claude Debussy - ''Beau Soir - Güzel Akşam'' (Paul Bourget)

Gün batımında pembeleşir nehirler,
Ve dalgalandırır buğday tarlalarını ılık bir esinti, 
Yükselir tasalı kalbe doğru - Her şey mutluluğu öğütler gibi -
Biz gençken ve akşam aydınlıkken, 
Yaşamın armağanlarının tadını çıkarmayı öğütler bize.
Hayatımız da akıp gider, tıpkı nehrin yaptığı gibi;
O denize - biz mezara.

Claude Monet, Soleil couchant sur la Seine à Lavacourt, effet d’hiver - 1880






4. Maurice Ravel - Vocalise en forme de Habanera 


Edouard Manet, Lola de Valence - 1862




























5. Maurice Ravel - Cinq Melodies Populaires Grecques (M.D. Calvocoressi)

1. Chanson de la mariée - Mariee'nin Şarkısı 

Uyan, uyan küçük keklik; aç kanatlarını, sabah oldu. 
Güzelliğin üç ışığı, kalbimi ateşe koydu.
Gör, sana verdiğim altın kurdeleyi! 
Bağla diye güzel saçlarının çevresini.
Eğer istersen güzelim, gel evlenelim! 
Ailelerimizi birleştirelim.

Pierre Auguste Renoir, Şehirde Dans - 1883









































2. Là-bas, vers l'église - Orada, kilisenin yanında

Orada, kilisenin yanında; Ayio Sidero kilisesinin, 
Kutsal Meryem kilisesinin, Ayio Constanndino kilisesinin yanında…
Toplandılar bir araya, gömüldüler sonsuz sayıda.
Dünyanın, ey kutsal Meryem! Dünyanın en cesur insanları…

Edouard Manet, L'Exécution de Maximilien - 1867
 



3. Quel galant! - Hangi yürekli!

Hangi yürekli benimle kıyaslayabilir kendini, 
Şuradan geçenlerden?
Söyle bana, Vassiliki hanım?
Bak, kuşağıma astığım tabancalara,
Keskin kılıca! Sensin sevdiğim.

Gustave Courbert - Karşılaşma - 1854






















4. Chanson des cueilleuses de lentisques - Sakız ağacı toplayıcılarının şarkısı

Ah, ruhumun, kalbimin neşesi, değerli hazinem;
Ruhun, kalbin neşesi; sen, tutkuyla sevdiğim, 
Bir melekten bile daha güzelsin.
Ah, sen görününce, tatlı melek, 
Parlak güneşin altında güzel, saf bir bir melek gibi,
Gözlerimizden önce, heyhat! Zavallı kalplerimiz iç çeker.

Paul Gauguin, Britanny'de Hasat - 1889


5. Tout gai! - Herkes mutlu!

Herkes mutlu, ah herkes mutlu!
Şirin bacak, güzel bacak dans eder;
Çanak çömlek dans eder, tralala...

Pierre - Auguste Renoir, Sandalda Öğle Yemeği, 1880-1881




















6. Maurice Ravel - Deux mélodies hébraïques

1. Kaddisch 

Senin zaferin, Ey tanrılar tanrısı, yüce Tanrım, 
Yücelsin; Sen ki dünyayı baştan yaratan, ölüyü diriltensin.
Biz İsrail'in oğullarınca yere göğe konamasın krallığın, 
Adonaï, bugün, yarın ve sonsuza dek.
Hepimiz Amin diyelim.
Nurlu adın sevilsin, keyifle anılsın, övülsün, abartılsın
Kutsansın, yüceltilsin senin göklerin de üzerindeki, 
Şükranlarımız ve ilahilerimizin, dualarımızın üzerindeki ismin.
Bağışlayıcı Tanrı bize sükunet, huzur, mutluluk bahşetsin.
Hepimiz Amin diyelim.

Vasily Vereschchagin, Kudüs'te - 1884-1885


2. L'énigme éternelle - Sonsuz Bilmece

Dünya sorar bize: Tra la la...
Cevap gelir: Tra la la...
Eğer yanıtlayamazsan: Tra la la...
Dünya sorar bize: Tra la la...

Paul Gauguin, Nave Nave Mahana - 1896



















7. Lili Boulanger - ''Reflets'' - Yansımalar

Rüyanın yükselen nehrinin altında, 
Korkuyor kalbim, korkuyor kalbim.
Ve ay ışıyor yüreğimde, 
Rüyaların pınarına batmış halde.
Sazlıkların yaslı sıkılganlığı altında, 
Yalnız derin yansımaları vardır bir şeylerin,
Hala suların dibinde ağlayan o zambakların, 
Palmiyelerin ve güllerin…
Çiçekler döküyor yapraklarını birer birer, 
Gök kubbenin yansıması üzerine.
Sonsuza dek batmak üzere; 
Rüyaların nehrine, ve ayın kendisine…

Claude Monet, Nilüferler - 1904






















8. Erik Satie - ''Je te veux'' - Seni istiyorum

Derdini anladım, sevgili hayran. 
Ve yerine getiriyorum dileklerini, beni sevgilin yap!
Şu kibarlık ve hüznü bir kenara bırakalım, 
Mutlu olacağımız o değerli anı arıyorum, seni istiyorum.
Hiçbir pişmanlığım yok, sadece bir arzum var: 
Sana yakın, çok yakın olmak, hayatım boyunca!
Bırak kalbim senin olsun, ve dudakların benim; 
Benim olsun bedenin, benimki de senin…
Evet, görüyorum gözlerinde, aşık kalbinin 
Benim şefkatimi aradığını söyleyen o kibar sözü.
Sonsuza dek sarılmış, aynı arzularla yanıp tutuşan 
Aşk hülyalarında, değişelim ruhlarımızı…

Edgar Degas, Le Café-Concert des Ambassadeurs






























9. Erik Satie - ''Sylvie''

O çok güzel, benim Sylvie'm, meleklerin kıskandığı..
Aşk onun mutlu dudaklarında en tatlı öpücüğü bıraktı..
Gözleri geniş yıldızlardır, ağzı ise yakuttandır.
Sonsuz cennetin doruğudur ruhu,
Ve kalbi, cennetimdir benim.
Saçları gölgeler gibi siyah, sesi baldan tatlıdır.
Onun hüznü alacakaranlık, gülüşüyse, gökkuşağıdır.

Pierre Auguste Renoir, Kızıl Saçlı Genç Kız - 1894


























10. Erik Satie - ''La diva de l'Empire'' - Tiyatronun divası

Koca Greenaway şapkasının altında, 
Takmış yüzüne baş döndüren gülümsemesini
Ve masum bakışlı bir bebeğin taze ve büyüleyici kahkahasını, 
Kadifemsi gözleri olan küçük kız...
O tiyatronun divası! Hayranlarının, beyefendilerin 
Ve Piccadily'li tüm züppelerin kraliçesi o!
Bir küçük 'evet'i tüm tatlılığıyla donatıyor! 
Öyle ki tüm süslü yelekli züppeler 
Karşılıyor onu çılgınca bir neşeyle… 
Sahneye buketler atıyorlar, 
Fark etmeden tatlı yüzündeki sahte gülüşü!
Mekanik şekilde dans ediyor! 
Ve kaldırıyor -ah ne tevazuyla- fırfırlı jüponunu, 
Dans eden bacaklarını gösterircesine… 
Çok, çok masum; ve çok, çok heyecan verici!

George Seurat - Le chahut



























11. Manuel de Falla - Siete canciones populares Espanolas

No.5: Nana
Uyu bebeğim, uyu.
Uyu, ruhum.
Uyu, benim küçük sabah yıldızım.

Berthe Morisot, Beşik - 1872

























No.7: Polo
Ay! Saklıyorum, bir... Saklıyorum, bir...
Saklıyorum, bir keder saklıyorum göğsümde.
Ay! Kimseye anlatmayacağım...
Aşka, ve onu bana yaşatana bir beddua! Ay! 

Edouard Manet, Sigaralı Çingene




Sonbahara Şarkılar

SONBAHARA ŞARKILAR Beş Dilde Anlatımlı "Sonbahar" Temalı Şarkılar Konseri     Claude Monet, Autumn Effect at Argenteuil, 1873.  1....